TYT sınavın yüzde kaçını etkiliyor ?

Elif

New member
TYT’nin Yüzde Kaçı? Yüzde 40’ın Gölgesinde Adalet, Şans ve Strateji

“Arkadaşlar, bir gerçeği masaya koyalım: TYT’nin etkisi ‘sadece temel’ değil; çoğumuzun kaderini belirleyen ilk eşik.” Ben böyle düşünüyorum ve tartışmaya hazırım. Evet, kâğıt üstünde TYT birçok yıl için yerleştirme hesabında yaklaşık %40’lık bir ağırlığa (kalanın da AYT/YDT performansına) bağlanarak işliyor; ama mesele kuru bir oran değil. Asıl soru şu: Bu yüzde, adil mi? Öğrenciyi gerçekten ölçüyor mu, yoksa riskin çoğunu bir güne sıkıştırıp “hız ve refleks”i kutsallaştırıyor mu?

“Temel” Yeterlilik mi, “Tek Atımlık” Yeterlilik mi?

TYT “temel” diyor; Türkçe ve Matematik ağırlığını öne çıkarıyor, Fen ve Sosyal’den geniş bir tarama yapıyor. Görünürde hedef, okuduğunu anlama, sayısal akıl yürütme ve günlük hayatla ilişkili problem çözmeler. Güzel. Peki pratikte ne oluyor? Sorular hız, dikkat ve süre yönetimi üçgeninde daralınca “temel yeterlilik”, “süre içinde refleks yeterliliği”ne dönüşüyor. Birçok öğrenci, derin kavrayışını AYT’de göstermek üzere hazırlanırken, TYT’de basit bir panik dalgasıyla onlarca net kaybediyor. Yani “temel” bir sınav, psikolojinin ve süre baskısının abartılı etkisine açık hale geliyor. Bu durumda %40’lık ağırlık, ölçmesi gereken yetiyi mi ölçüyor, yoksa sınav kondisyonunu mu ödüllendiriyor?

Yüzde 40’ın İnce Ayarı: Eşiklerin Ekonomisi

Bir sınavın ‘yüzde kaçı’ dediğinizde sadece matematiksel bir katsayımı değil, sosyoekonomik bir eşiği de tartışıyorsunuz. TYT’de hız eğitimine yatırım yapabilen, iyi deneme ekosistemine erişen, kaygı yönetimi için destek alan öğrenciler avantajlı. Peki ya bu olanaklara erişimi kısıtlı olanlar? “Temeli” ölçen sınav, temel kaynak eşitsizliklerini de büyütüyor olabilir. Tam burada provokatif bir soru: TYT’nin yüksek ağırlığı, “temel”i gerçekten eşitlemek yerine, “temel eşitsizlikleri” kalıcılaştırıyor olabilir mi?

AYT’nin Derinliği, TYT’nin Genişliği: Adil Denge Nerede?

AYT, alan bilgisinin derinliğini istiyor; TYT ise genişlik, hız ve disiplinlerarası tarama. Teoride mükemmel bir ikili. Ama pratikte, TYT’de yaşanan küçük bir ritim bozukluğu, AYT’deki sağlam performansı gölgede bırakabiliyor. Buradaki çelişki şu: Eğer üniversite programları uzmanlık ve derinlik talep ediyorsa, neden “geniş tarama” bu kadar belirleyici? TYT’yi tamamen küçümsemek doğru değil; okuduğunu anlamayan, temel matematikte takılan bir öğrencinin alan başarısı zaten sınırlı kalır. Fakat oran, bir denge politikasıdır; bugün bu dengenin “temel reflekslere” doğru fazla kaydığını düşünenlerin sayısı az değil.

Zayıf Halkalar: Netlerin Kıymeti, Hatanın Bedeli

TYT’de her netin marjinal değeri, sınav anındaki mikro hatalara karşı aşırı duyarlı olabiliyor. Dikkat dağıtan bir salon, zayıf bir optik kâğıt yerleştirme, son 10 dakikada tek bir pasajda takılma… Hepsi kümülatif sıralama etkisi yaratıyor. %40’lık bir pay, bu küçük aksaklıkları dev büyüteçten geçiriyor. “Hata bütçesi” daralıyor. Bir günün bu kadar kritik olması, eğitimde ölçme-değerlendirmenin ruhuna uygun mu? Bir maratonun kaderini, pistteki tek bir 400 metrelik tura emanet etmek gibi değil mi?

Stratejiler: Erkeklerin Problem Odaklı Oyun Planı, Kadınların Empati ve İstikrar Hamlesi

Toplumsal kalıpları mutlak gerçek gibi sunmak tehlikeli; ama sahadan gelen deneyim anlatılarını tamamen yok saymak da gerçekçi değil. Gözlemler (ve pek çok rehberlik uzmanının paylaşımları), erkek öğrencilerin TYT’de daha “stratejik hamle” odaklı davrandığını; neti maksimize etmeye yönelik risk almayı, hızlı geçişleri, “zorlu soruyu bırak–kolayını topla” kuralını agresif şekilde uyguladıklarını söylüyor. Bu, süre baskısı altında işe yarayabiliyor; fakat aşırı risk alma, hataları katlayıp anlık moral çöküşüne de yol açıyor. Kadın öğrenciler ise çoğu zaman daha istikrarlı, empatik ve öz-disiplinli bir çalışma rutini ile öne çıkıyor; sınavda metinle “diyalog” kurup anlamı sabırla çözmeleri, Türkçe’de özellikle fark yaratabiliyor. Bunun dezavantajı, bazen fazla titizlikten hız kaybı.

En verimli yaklaşım, bu iki eğilimi akıllıca hibritlemek:

- Problem çözme saldırganlığı: Zor soruyu hızlıca etiketle, geri dön; ilk turda puan toplama avına çık.

- Empatik okuma ve istikrar: Metnin niyetini sez; seçeneklerin dil oyunlarını yakala; sakin kal ve ritmi koru.

Provokatif bir soru: TYT’nin yüksek ağırlığı, risk alan “hızlı strateji”yi mi ödüllendiriyor; yoksa sabırla “metinle konuşan” istikrarı mı? Bence bugün daha çok ilki. Bu da, “sabırlı derinlik” profiline haksızlık hissi doğuruyor.

Denemeler, Veri ve Soğukkanlılık: Algı mı, Gerçek mi?

Bir başka sancılı nokta: Öğrenciler TYT’yi, AYT’ye kıyasla daha “lotaryaya yakın” algılıyor. Deneme sınavı korelasyonları her zaman AYT kadar stabil çıkmıyor. Neden? Çünkü TYT’de dakika başına karar sayısı daha yüksek; küçük bir panik, tüm testin ritmini bozabiliyor. Bu da yüzdelik etkiyi “psikolojik volatilite”ye bağlayarak adalet algısını zedeliyor. Madem TYT bu kadar etkili, o halde neden sınav mimarisinde psikolojik tamponlar —örneğin esnek soru sayısı/mini aralar/uyarlamalı bölümler— denenmiyor?

Yüzde Kaç Olsa “Adil” Olur? Sistem Tasarımına Üç Öneri

1. Ağırlık Bandı ve Program Bazlı Esneklik: Tek bir sabit oran yerine, alan/program türüne göre %30–%40 bandında esnek katsayılar. Mühendislik gibi derin alan bilgisinin kritik olduğu programlarda AYT’nin ağırlığı yükseltilebilir.

2. Mikro-Ölçme ile Gürültüyü Azaltma: TYT içindeki okuma parçalarını kısa “mikro bloklar”a bölüp puanlamayı daha granüler yapmak; böylece tek bir pasajda tıkanmanın etkisini yumuşatmak.

3. Çoklu Oturumlu Temel Ölçüm: Tek oturuma sıkıştırmak yerine, iki kısa TYT oturumu (sabah–öğle) ve ortalamasını almak; böylece salon/psikoloji kaynaklı sapmaları dengelemek.

Bu reformların ortak amacı, temel yeterliliği hız kabiliyetinden ayırmak; öğrencinin gerçek okuryazarlık ve sayısal mantık gücünü daha temiz ölçmek.

Okullara ve Ailelere Düşen: Yüzdeyi Değil, Yöntemi Konuşmak

Kabul edelim: Oranın kendisi kadar onu nasıl “oynadığınız” da sonucu belirliyor. Okulların deneme rejimini sadece net hedefli yarıştan çıkarıp süre yönetimi + sakinlik protokolleri + hata telafisi stratejileri üçlüsüne yatırımı artırması şart. Aileler ise “bugün az net yaptın” yerine “hangi karar noktalarında takıldın, bir sonraki denemede nasıl telafi edeceksin?” sorularını sormalı. Çünkü TYT’yi gerçekten etkisizleştirmenin yolu, oranı küçültmekten önce belirsizliğini yönetmekten geçiyor.

Tartışmayı Ateşleyecek Sorular

- TYT’nin bugünkü ağırlığı, “temel”i mi, yoksa “hız refleksini” mi ödüllendiriyor?

- AYT’de muazzam başarı gösteren bir öğrencinin, TYT’deki tek günlük dalgalanma yüzünden geride kalması adil mi?

- Program türlerine göre esnek katsayı uygulaması, fırsat eşitliğini artırır mı yoksa sistemi karmaşıklaştırarak yeni adaletsizlikler mi doğurur?

- İki oturumlu TYT ve ortalama alma fikri, psikolojik gürültüyü azaltır mı?

- Risk odaklı hızlı strateji mi, empatik-derin okuma istikrarı mı daha kıymetli? Yoksa hibrit bir model mi en rasyoneli?

Son Söz: Yüzdeyi Değil, Etkiyi Tartışalım

“TYT yüzde kaç etkiliyor?” sorusu kulağa masum geliyor ama arkasında büyük bir tasarım meselesi yatıyor. “Temel”i ölçmek istiyorsak, temel adaleti de sağlamak zorundayız. Ağırlık tek başına kader yazmamalı; sınav mimarisi, süre ve psikoloji kaynaklı gürültüyü minimize edecek şekilde yeniden düşünülmeli. Benim iddiam net: Bugünkü ağırlık, ölçülmek istenen ‘temel yetiyi’ şansa ve hız refleksine gereğinden fazla teslim ediyor. Hadi, bu masaya cesurca vuralım: Yüzdeyi sabitlemek kolay; adaleti tasarlamak zor. Zoru konuşalım.
 
Üst