Siz orada düşmanı değil milletin makus talihini yendiniz. Hangi savaşta ?

Sefer

Global Mod
Global Mod
Siz Orada Düşmanı Değil, Milletin Makus Talihini Yendiniz: Bir Kurtuluş Hikâyesi ve Sosyal Yapılar Üzerine Düşünceler

Merhaba forum üyeleri! Bugün çok değerli bir cümleyi ele alacağız: “Siz orada düşmanı değil, milletin makus talihini yendiniz.” Bu söz, Kurtuluş Savaşı sırasında, özellikle Çanakkale’deki kahramanlık ve milletin bir araya gelerek zorlukları aşma iradesinin bir ifadesi. Ama bu tarihi cümleye yalnızca kahramanlık ve zafer açısından bakmak, bence biraz yüzeysel olur. Savaşın ve kurtuluş mücadelesinin anlamı, sadece cephedeki çatışmalarla sınırlı değil; aynı zamanda toplumsal yapılar, eşitsizlikler ve bu eşitsizliklerin bireyler üzerinde yarattığı etkilerle de doğrudan ilişkilidir.

Bugün, bu anlamlı cümleyi, toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi sosyal faktörlerle ilişkilendirerek daha derinlemesine inceleyeceğiz. Savaşın zaferi ve "makus talihin" yenilmesi yalnızca erkeklerin mücadelelerinin sonucu muydu, yoksa toplumun farklı katmanlarından gelen herkesin katkılarıyla mı şekillendi? Gelin, hem tarihsel hem de sosyal yapılar açısından bu soruyu birlikte tartışalım.

Savaşın Kahramanları: Kimler Gerçekten Zafer Kazandı?

“Siz orada düşmanı değil, milletin makus talihini yendiniz.” Bu cümle, Çanakkale'de gösterilen kahramanlıkla özdeşleşmiştir. Çanakkale, sadece Türk milletinin direnişiyle değil, aynı zamanda her bir bireyin bu direnişe katkı vermesiyle anılmış bir zaferdir. Ancak bu zaferin anlamı, sadece cephedeki askerlerle sınırlı değildir. Gerçek zafer, savaşın ötesinde, toplumun her katmanındaki bireylerin cesaret ve fedakarlıklarla verdiği büyük mücadelede gizlidir. Bu, yalnızca erkeklerin değil, kadınların, çocukların, yaşlıların ve toplumun diğer tüm bireylerinin katkılarıyla elde edilmiştir.

Tarihe baktığımızda, Çanakkale’de ve diğer cephelerde kadınların da büyük bir rolü olduğunu görüyoruz. Cepheye giden erkeklerin geride bıraktığı kadınlar, yaralı askerlerle ilgilendi, mühimmat taşıdı ve toplumun savaş çabalarına katkıda bulundu. Bugün, savaşın sadece erkeklerin zaferi olarak görülmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden kaynaklanan tarihsel bir yanılgıdır.

Kadınların Sosyal Yapılar İçindeki Yeri: Duygusal Emek ve Toplumsal Roller

Kadınların tarihsel olarak savaşın ve zaferin gerisindeki görünmeyen kahramanlar oldukları söylenebilir. Ancak bu kahramanlık, genellikle görmezden gelinmiştir. Çünkü savaş, tarih boyunca daha çok erkeklerin hikâyeleriyle yazılmıştır. Kadınların savaş zamanı katkıları, çoğunlukla evde ve cephe gerisinde kalmış, toplumun doğrudan “görünür” zaferi olarak kabul edilmemiştir.

Kadınların sosyal yapılar içinde üstlendiği roller, bu katkıları daha fazla görünür kılmayı engellemiştir. Erkeğin savaşçı, kadının ise "toplumun bekçisi" olarak kabul edilmesi, tarihin yazılışında önemli bir engel teşkil etmiştir. Çanakkale ve diğer savaşlarda, kadınlar sadece “evde kalıp bekleyen” varlıklar değildiler. Çalışma alanında, hatta savaş cephelerinde dahi yer aldılar. Ancak bu çabaların toplumsal ve tarihsel kayıtlarda yer bulmaması, kadının toplumsal yapılar içindeki sınırlı yerini pekiştirmiştir.

Kadınlar, toplumsal olarak onlara yüklenen “duygusal emek” rolünü de yerine getirdiler. Geride kalan sevdiklerini desteklemek, çocuklarına hem babalık hem annelik yapabilmek, iş gücünü sürdürebilmek… Tüm bunlar, kadınların savaş sırasında üzerlerine yüklenen büyük duygusal ve fiziksel yüklerin sadece birkaç örneğidir.

Erkeklerin Perspektifi: Strateji ve Direnç

Erkeklerin savaş sırasında sergilediği direniş, çözüm odaklı bir yaklaşımı yansıtır. Savaş, erkekler için genellikle fiziksel ve stratejik bir mücadele alanıdır. “Zafer”, genellikle askerlerin cephedeki kahramanlıklarıyla ilişkilendirilir. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı gibi örneklerde, erkekler toplumun fiziksel savunucusu olarak öne çıkmıştır.

Erkeklerin bu stratejik ve çözüm odaklı yaklaşımı, toplumun genelinden “zaferi elde etmek” için gereken adımları atmaya yöneltmiştir. Ancak bu, yalnızca erkeklerin fiziksel cesaretleriyle elde edilen bir başarı değildir. Erkekler, savaşın sonunda kaybedilen insan sayısının ve tahribatın büyüklüğü karşısında, sadece kendi başarıları üzerinden değil, bütün toplumun direncini de göz önünde bulundurarak bir zafer anlayışı geliştirmiştir.

Tarihe baktığımızda, erkeklerin “savaş” kavramına daha doğrudan katkı sağladıkları görülse de, bu zaferin arkasında toplumun farklı kesimlerinin büyük katkısı olduğu açıktır. Kadınlar ve çocuklar, bu mücadelenin görünmeyen kahramanlarıydı.

Irk ve Sınıf Eşitsizliği: Kimler Savaşın Gerçek Kazananlarıydı?

Savaşın kahramanları olarak genellikle beyaz ve orta sınıf erkekler öne çıkarken, savaşın gerçek kaybedenleri ise genellikle alt sınıflardan ve ırksal azınlıklardan gelen bireylerdir. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı gibi tarihsel süreçlerde, savaşın ağır yükünü çeken bu gruplar, toplumsal yapılar içinde daha az görünür kılınmıştır. Irk, sınıf ve cinsiyet, bu grupların savaşın getirdiği zorluklarla nasıl başa çıkacaklarını belirleyen önemli faktörlerdir.

Örneğin, savaş sırasında farklı sınıflardan gelen erkekler arasında da ciddi bir eşitsizlik vardı. Üst sınıflar daha az risk altındaydılar, çünkü genellikle cepheye gönderilmekten kaçınabilen bir konumdaydılar. Alt sınıflar ise hem asker hem de emek gücü olarak savaşın yükünü taşıdılar. Bu eşitsizlik, savaşın sonunda “zaferin” kime ait olduğu konusunda daha geniş bir perspektiften bakmamızı sağlar.

Sonuç Olarak: Savaşın Ötesindeki Zafer ve Sosyal Yapılar

Çanakkale ve diğer savaşlar, sadece cephedeki savaşçılarla kazanılmadı. Savaş, toplumsal yapılar ve eşitsizliklerle derinden bağlantılıydı. Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı, kadınların duygusal ve sosyal bağlamdaki katkıları, ırk ve sınıf eşitsizlikleri, tüm bu faktörler zaferin şekillenmesinde önemli rol oynadı. Savaşın sonunda, sadece erkeklerin değil, toplumun her bireyinin katkısıyla kazanılan bir zaferin izleri vardır.

Bu noktada şu soruları sormak önemli olabilir: Savaşın “zaferi” sadece cephedeki askerlerin başarısı mıydı? Toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf eşitsizlikleri bu zaferin şekillenmesinde nasıl bir rol oynadı? Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi ve deneyimlerinizi paylaşırsanız, tartışmayı daha da derinleştirebiliriz!

Kaynaklar:

- Hobsbawm, E. (1996). The Age of Extremes: The Short Twentieth Century 1914–1991. Abacus.

- Davies, K. (2004). Women and War: A Historical Perspective. Cambridge University Press.
 
Üst