Hikem ne demek Osmanlıca ?

Murat

New member
[color=]“Hikem” Osmanlıca’da Ne Anlama Geliyor?[/color]

Açıkçası “hikem” kelimesiyle ilk karşılaştığımda, bana sadece eski bir kelime gibi gelmişti. Fakat sonra anladım ki Osmanlıca’daki “hikem” sadece “hikmetler” yani “bilgelikler” anlamına gelmiyor, aynı zamanda o dönemin dünyaya bakış biçimini de yansıtıyor. Bir kelime bazen yalnızca dilsel bir unsur değildir; sosyal, kültürel ve hatta toplumsal cinsiyet ilişkilerini de içinde barındırır. İşte bu nedenle “hikem” kelimesini bugünün gözüyle tartışmak bana çok değerli geliyor. Çünkü mesele sadece “kelime ne demek?” sorusuyla sınırlı değil; hangi toplumsal yapılar bu kelimenin üretimini, kullanımını ve anlamını şekillendirdi, asıl tartışılması gereken bu.

[color=]“Hikem”: Bilgelikler, Ama Kimin Bilgeliği?[/color]

Osmanlıca’da “hikem” kelimesi, Arapça kökenli “hikmet”in çoğuludur. Yani çoğul bir şekilde “hikmetler, bilgelikler” demek. Ancak meseleye toplumsal açıdan bakınca soru şu hale geliyor: Bu “hikmetler” kim tarafından üretiliyordu, kimin sesi duyuluyordu? Tarihi belgeler, şiirler ve nasihatnameler bize çoğunlukla erkeklerin yazdığı, erkeklerin aktardığı “hikemî” sözleri sunar.

Demek ki dilsel olarak bir “çoğulluk” ifade etse de toplumsal olarak tekil bir bakış açısına dayanıyordu. Kadınların sesleri, kölelerin veya alt sınıfların hikmetleri, çoğunlukla yazıya geçirilmedi. Bu açıdan “hikem” kelimesi bize dilin ve kültürün sınıfsal, cinsiyetçi ve ırksal hiyerarşilerle nasıl iç içe olduğunu düşündürmeli.

Sizce “hikmet” sadece yazıya dökülen bilgi midir, yoksa halk arasında dolaşan anonim sözlerde, kadınların mutfaktaki deneyimlerinde, köylünün tarladaki gözleminde de gizli olabilir mi?

[color=]Kadınların Empatik Yaklaşımı: Sessiz Hikmetlerin İzinde[/color]

Kadınların tarih boyunca sosyal yapılara verdikleri tepki genellikle empatik bir perspektifle olmuştur. Onlar için “hikem” belki de yazıya dökülmüş bilgeliklerden ziyade yaşanan hayatın bilgeliğidir. Anneannelerimizin masallarda, ninelerimizin atasözlerinde saklı bilgileri düşünelim. Bunlar resmi “hikem” literatürüne girmemiştir ama kadınların empatik, ilişkisel deneyimlerinin ürünüdür.

Bir kadın forum üyesi şu soruyu sorabilir: “Neden bizim deneyimlerimiz ‘hikmet’ sayılmadı da yalnızca medrese âlimlerinin, divan şairlerinin sözleri ‘hikemî’ kabul edildi?” Bu sorunun kendisi bile toplumsal cinsiyetin bilgi üretiminde ne kadar belirleyici olduğunu gösteriyor. Kadınların empatik yaklaşımı, bugün bu sessiz bilgeliklerin yeniden görünür kılınması için kritik bir bakış açısı olabilir.

Peki sizce kadınların gündelik hayattaki bilgeliği neden tarih boyunca görmezden gelindi?

[color=]Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı: Sistematikleştirme İhtiyacı[/color]

Erkeklerin toplumsal eğilimi genellikle çözüm odaklı ve stratejiktir. Onlar için bilgi, sistematik hale getirilip bir otoriteye bağlanmalıdır. Osmanlı’da “hikem” anlayışının çoğunlukla erkekler tarafından yazıya geçirilmesi de bununla ilişkili. Erkek bilginler, bilgeliği derleyip sistematize ederek medrese geleneğiyle aktarmayı tercih ettiler.

Bu çözüm odaklı yaklaşımın avantajı, bilginin sürekliliğini sağlamasıydı. Ancak aynı yaklaşım, kadınların ya da alt sınıfların sözlü bilgeliklerini “geçersiz” veya “eksik” olarak görme sonucunu doğurdu. Yani çözüm arayışı bir yandan bilgiye düzen kazandırırken, öte yandan eşitsizliğin yeniden üretimine de katkıda bulundu.

Sizce erkeklerin sistematik bilgi anlayışı olmasa, “hikem” bu kadar güçlü bir literatür oluşturabilir miydi? Yoksa bu düzen, farklı seslerin bastırılmasının da aracı mı oldu?

[color=]Irk ve Sınıf Faktörleri: Hangi Hikmetin Kıymeti Var?[/color]

Osmanlı toplumsal yapısında sınıf ve ırk faktörlerini de göz ardı edemeyiz. Kölelerin, gayrimüslimlerin, alt sınıfların ürettiği sözlü kültür çoğunlukla “hikem” kapsamına alınmadı. “Bilgelik” tanımı, daha çok elit bir kesimin söylemlerine göre şekillendi.

Bu durumda “hikem” kelimesi bize şu soruları düşündürüyor: Hangi bilgi değerli kabul edilir? Hangi söz tarihe geçer, hangisi unutulur? Ve en önemlisi, bu seçimi kim yapar?

Toplumsal cinsiyet gibi ırk ve sınıf da bu ayrımda kritik rol oynadı. Elit erkek Müslümanların sözleri “hikmet” olarak kayda geçti, fakat alt sınıfların veya farklı etnik grupların sözleri yalnızca folklor malzemesi olarak değerlendirildi.

Forum üyeleri, sizce bugünün dünyasında da benzer bir durum yok mu? Akademik bilginin değerli, halk bilgisinin ise ikincil sayılması aslında aynı mantığın devamı değil mi?

[color=]Bugünden Bakınca: “Hikem”i Yeniden Yorumlamak[/color]

Bugün “hikem” kelimesini sadece Osmanlıca bir terim olarak değil, aynı zamanda toplumsal yapıların bir aynası olarak ele almak mümkün. Kadınların empatik deneyimleri, erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı, sınıfsal ve ırksal eşitsizlikler… Bütün bunlar bize şunu gösteriyor: “Hikmet”in çoğulu, aslında çoğunlukla tek bir grubun hikmetleridir.

Ama belki de şimdi yapmamız gereken şey, kelimeyi yeniden yorumlamak. Kadınların sözlü kültürünü, alt sınıfların deneyimlerini, farklı etnik kimliklerin bilgeliklerini “hikem” çerçevesinde düşünmek. O zaman belki gerçekten çoğul bir “hikem”den söz edebiliriz.

[color=]Tartışmaya Açık Sorular[/color]

– Sizce “hikem” kavramı sadece medrese ve elit kültürle mi sınırlı kalmalı, yoksa halkın bilgeliği de bu kapsama dahil edilmeli mi?

– Kadınların gündelik yaşam deneyimleri, neden tarih boyunca “hikmet” olarak görülmedi?

– Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı bilginin korunmasına katkı sağlarken aynı zamanda farklı sesleri bastırmış olabilir mi?

– Bugün bilgiye değer verirken sınıf, cinsiyet ve ırk faktörlerini hâlâ göz ardı ediyor muyuz?

Forumdaşlar, bu kelimenin peşine düştüğümüzde yalnızca Osmanlıca bir terimi değil, aslında bütün bir toplumsal düzeni tartışmaya açıyoruz. Şimdi sizlerin bakış açısı “hikem”e yeni anlamlar katacak.
 
Üst