CHP’li Öztrak, Rize ve Artvin’deki sel felaketinden de Lider Erdoğan’ı sorumlu tuttu CHP Genel Lider Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, “aşılama ve önlemlere gereken ihtimam gösterilmezse eylül, ekim aylarında yeni bir kapanma yaşanırsa bunun yaratacağı ekonomik ve toplumsal yıkımın fazlaca daha büyük olacağını” söylemiş oldu.
CHP Merkez İdare Şurası (MYK), Genel Lider Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında parti genel merkezinde toplandı.
Toplantıya ait açıklamada bulunan Öztrak, hafta sonu Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde teröristlerce Kirpi aracına düzenlenen taarruzda şehit olan askerlere rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralananlara şifa diledi.
24 Temmuz gününün Lozan Antlaşması’nın 98. yıl dönümü olduğunu hatırlatan Öztrak, Lozan’ın, büyük bir milletin emperyalizme karşı cephelerde verdiği varoluş çabasını diplomasiyle taçlandırdığı zaferin ismi olduğunu söylemiş oldu.
Öztrak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü, Kurtuluş Savaşı’nın tüm kahramanlarını hürmet, rahmetle ve minnetle andı.
Rize ve Artvin’de yaşanan sel felaketlerinde hayatını yitiren vatandaşlara rahmet dileyen Öztrak, her yaz Karadeniz’de bir sel felaketi yaşandığını belirtti.
Öztrak, “Bu kaçıncı sel, bu kaçıncı felaket. Pekala bu felaketlerin tek sorumlusu, Erdoğan şahsım hükümetinin söylemiş olduği üzere, çaylıklarda kullanılan azot gübresi mi? Yamaçlara yüksek mesken yapan vatandaş mı? Hayır. Bu felaketlerin birinci dereceden sorumlusu yandaşlara yaptırılan HES’lere, rant için ormanların katledilmesine, yanlış yapılan yol, köprü ve su bentlerine müsaade ve onay veren Erdoğan şahsım hükümetidir.” görüşünü savundu.
“AŞILAMA SURATI DÜŞTÜ”
Bayramın sonunda bir daha salgınla yüzleşildiğini, 10 günlük uzun bayram tatilinde hükümetin salgını unuttuğunu, millete de unutturduğunu ileri süren Öztrak, bu ay başında 4 binlere kadar düşen hadise sayısının, dün 14 binin üzerine çıktığını söylemiş oldu.
Öztrak, “Dünyada en yüksek günlük hadise sayısına sahip 15 ülkeden biri bir daha olduk. TÜİK hala ‘2020 Mevt ve Mevt sebebi’ istatistiklerini yayımlayamıyor. bir daha hastane yatış sayıları üç haftadır niçinse açıklanmıyor. Öbür taraftan bugüne kadar aşı yaptıranlardan kaçı koronavirüse yakalandı? Bunlardan kaçı Çin aşısı, kaçı Alman aşısı oldu? Kaçı hastaneye yatırıldı? Kaçı hayatını yitirdi? Bunları öğrenmek milletimizin hakkı.” diye konuştu.
Aşılamada suratın düştüğünü, nüfusun lakin yüzde 27’sinin iki doz aşılandığını lisana getiren Öztrak, salgının başından bu yana milletin canıyla cüzdanı ortasına sıkıştırıldığını savundu.
Öztrak, “Bir kere daha denetimsiz bir biçimde açıldık. ‘Dördüncü tepenin çabucak başında olduğumuzu’ söyleyen bilim insanları var. Aşılama ve önlemlere gereken itina gösterilmezse eylül, ekim aylarında yeni bir kapanma yaşanırsa bunun yaratacağı ekonomik ve toplumsal yıkım epey daha büyük olacaktır.” biçiminde konuştu.
Dördüncü doruğa eylül ayında tırmanılması durumunda yeni eğitim ve öğretim yılının da başlamadan tehlikeye gireceğini söz eden Öztrak, bir kuşağı kaybetme tehlikesinin her geçen gün büyüdüğünü kaydetti.
Eğitimde fırsat eşitsizliği olduğunu söyleyen Öztrak, OECD üyesi 36 ülke ortasında vatandaşlarının eğitim sisteminden en az mutlu olduğu ve eğitimde memnuniyetsizliğin en süratli arttığı ülkenin Türkiye olduğunu belirtti.
Cumhuriyetin, okuyup mühendis olan bir çobanın Cumhurbaşkanlığı yaptığı rejimin ismi olduğunu lisana getiren Öztrak, bunun için eğitim siyasetlerinin kesinlikle ulusal olması ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması gerektiğini vurguladı.
Öztrak, şöyleki devam etti:
“Ama Erdoğan şahsım hükümetleri, Cumhuriyetimizin bir epey ulusal niteliğine darbe vurduğu üzere ulusal eğitime de darbe vurmuştur. Çocuklarımıza, gençlerimize kendi meşrebince ideolojik format atabilmek için eğitim sistemimizi perişan etmişlerdir. birlikte yol yürüdüğü, yağan yağmurlarda birlikte ıslandığı terörist ortaklarının imtihan sorularını çalarak askeriyeye, adliyeye, tıbbiyeye yerleşmesine taammüden göz yummuşlardır. Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezinin anahtarını bilerek terör örgütüne teslim etmişlerdir. İdeolojik öncelik ve maksatları için binlerce yoksul, fukara gencimizin emeğini, geleceğini, umutlarını çalmışlardır. Taammüden kul hakkı yemişlerdir. Artık bugün ülkemizde yükselmek için okumak değil, saray şürekasından olmak daha kıymetli oldu.”
“TÜRKİYE 36 ÜLKE İÇİNDE ADALETE İTİMADIN EN SÜRATLİ DÜŞTÜĞÜ ÜLKE”
CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti sokmayın” ihtarında bulunduğunu hatırlatan Öztrak, “Ama Erdoğan şahsım hükümeti bugün bile tıpkı kusurlarda ısrar ediyor. Adliyeyi, askeriyeyi, asayişi tarikatlar içinde paylaştırıyor.” dedi.
OECD’ye göre 2010’dan 2020’ye vatandaşların mahkemelere itimadının yüzde 59’dan, yüzde 37’ye düştüğünü, 10 yılda adalete inançta de 22 puanlık düşüş bulunduğunu söz eden Öztrak, Türkiye’nin 36 ülke ortasında adalete inancın en süratli düştüğü ülke olduğunu kaydetti.
Öztrak, OECD ortasında hükümet gücünün kontrolle, dengelenip sınırlanmasında en makus durumdaki ülkenin Türkiye olduğunu, Türkiye’nin temel hak ve özgürlüklerin korunmasında da en sonda bulunduğunu aktardı.
Hükümetin en değerli üstünlüğü olan “genç nüfus avantajını” kullanamadığını ileri süren Öztrak, tüm OECD ülkeleri ortasında en yüksek konut genci oranının Türkiye’de olduğunu kaydetti.
Hükümetin güzel eğitimli gençleri küstürdüğünü, yurt dışına önemli beyin göçü verilmesine niye olduğunu, Türkiye’yi sistemsiz göçmen ve sığınmacılar için açık hava hapishanesine çevirdiğini sav eden Öztrak, “Bu yapılan gaflettir, delalettir ve hatta milletimize hıyanettir. Bunları söylemek muhakkak ırkçılık değildir. Türkiye’ye kurulan demografik, siyasi, toplumsal ve iktisadi tuzağı açığa çıkarmaktır. Sığınmacı ve mültecilerin insanlık dışı bir siyaset oyununa, kirli bir emperyal senaryoya materyal edilmelerine isyan etmektir.” diye konuştu.
Süreksiz müdafaa kapsamında 3 milyon 688 bin 93 Suriyelinin Türkiye’de yaşadığını, gerçek sayının ise 5 milyon civarında olduğunun söylendiğini söz eden Öztrak, bugüne kadar Suriye’deki iç savaştan İsrail’in, ABD’nin, Rusya’nın karlı çıktığını söylemiş oldu. Öztrak, bu savaşın iki büyük kaybedeninin bulunduğunu birinin Türkiye Cumhuriyeti, ötekinin ise Suriye Arap Cumhuriyeti olduğunu kaydetti.
“TÜRKİYE, AVRUPA’NIN GÖÇMEN GETTOSU DEĞİLDİ, OLMAYACAKTIR”
Suriye’deki savaşın yarattığı asıl iktisadi kaybın Türkiye’nin düşük teknolojili üretim yapısına hapsedilmesi olduğunu lisana getiren Öztrak, kimi sanayicilerin “Suriyeliler, Afganlar olmasa çalıştıracak adam bulamıyoruz” sözünü kullandığını aktardı.
Öztrak, kelamlarını şöyleki sürdürdü:
“Kimse kusura bakmasın, bu üretim yapısıyla üç kuruşa adam çalıştırıp rekabet edeceğiniz tek yer Afrika’dır. Biz ülkemizin Avrupa’nın Afrika’sı, Bangladeş’i, Vietnam’ı olmasını istemiyoruz. Biz AB’nin tam üyesi olarak, bölgenin yüksek teknoloji üretim üssü olmak istiyoruz. Kişi başına gelirde süratle AB ortalamasını yakalayıp geçmek istiyoruz. Ancak Erdoğan şahsım hükümeti ve AB’nin oyunu epey farklı. Merkel’in son kelamları bu çerçevede kıymetli bir itiraf. Türkiye’nin AB üyesi olmasını beklemediğini söz eden Merkel, Erdoğan’ın ‘Suriyeli mültecilere konut sahipliği’ konusunda, olağanüstü muvaffakiyet sergilediğini söylüyor. daha sonra da ağzındaki baklayı çıkarıyor. Bunun için Türkiye’ye 3 milyar avro rüşvet verileceğini itiraf ediyor. Merkel, AB ve Erdoğan’ın hem milletimizin tıpkı vakitte sığınmacıların üzerinden oynadıkları kirli siyasi oyunu deşifre ediyor.”
Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’un “Afganistan’dan kaçanların Avusturya, Almanya, İsviçre’ye gelmesindense Türkiye’ye yerleştirilmesinin daha uygun olduğunu” dediğini anlatan Öztrak, “Ne ala memleket. Tüm bölgeyi emperyalist emelleriniz için istikrarsızlaştırın, kan gölüne çevirin, kabaran göç dalgasını durdurma işini de 3-5 milyar avro rüşvet karşılığında Türkiye’ye havale edin. Kendinize gelin. Türkiye, Avrupa’nın göçmen gettosu değildi, olmayacaktır. Biz, Türkiye’yi AB üyeliğinden büsbütün uzaklaştıran, bizi sığınmacılar için açık hava hapishanesine çeviren milletimizi fakirleştiren bu senaryoya razı olamayacağız.” diye konuştu.
“HİÇ KİMSE BİZE BU BAHİSTE HUKUK DERSİ VERMEYE KALKMASIN”
AK Parti Küme Başkanvekili Yetenekli Ünal’ın “Fransa’dan, Almanya’dan bakınca, Türkiye üstün güç görünüyor” tabirini kullandığını aktaran Öztrak, şunları kaydetti:
“Madem o denli, Almanya’ya biz 3-5 milyar dolar verelim, bu Suriyeli ve Afgan göçmenlere Almanya baksın. esasen bu göçmenlerin gitmek istediği yer Türkiye değil, Almanya. Çok açık söylüyoruz bu sorun Türkiye’nin en değerli beka sıkıntısıdır. Lakin ülkeyi yönetenler o denli kendilerinden geçmiş ki AK Parti’den bir genel lider yardımcısı çıkıp, bu ihaneti mazur göstereceğim diye bu topraklara daha evvel gelenler, ülkeyi önden terk etsin, Suriyelilere yol yordam öğretsin üzere bir saçmalığı geveleyebiliyor.”
Öztrak, denetimsiz göç sıkıntısının fazlaca önemli bir problem olduğunu söyleyerek, şöyleki konuştu:
“Tek bir adamın iki dudağı ortasına bırakılacak bir sıkıntı hiç değildir. Bu sıkıntı partiler üstüdür, ulusal bir sorundur. Sorunun sahibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıdır. Hiç kimse bize bu mevzuda hukuk dersi vermeye kalkmasın. Biz hususun hukuksal, siyasi, iktisadi ve başka tüm boyutlarına vakıfız ve iktidara gelir gelmez de ardımıza Türkiye Büyük Millet Meclisini alarak, bu hususların çetin müzakerelerini yapmasını fazlaca güzel biliriz. Avrupa’yı da bunun korkusu sarmış. Erdoğan gitmeden onunla yeni bir rüşvet muahedesi yapmak istiyorlar. Buna hem Suriyeliler hem Afganistan’dan gelen sığınmacılar dahil. Erdoğan buna teşne olabilir. Lakin biz buna mutlaka razı değiliz. Milletimizin de razı olmadığını biliyoruz. O niçinle bu hususta sonuna kadar gayret edeceğiz.”
Tunus’ta üzücü gelişmeler yaşandığını, Cumhurbaşkanının parlamentonun faaliyetlerini askıya aldığını lisana getiren Öztrak, bunun parlamentoya karşı yapılan sivil bir darbe olduğunu, askerlerin parlamento liderini parlamentoya sokmamasının kabul edilemeyeceğini kaydetti.
“SALGINLA UĞRAŞTA EN ÖNMELİ SERMAYE GÜVENDİR”
Öztrak, açıklamasının akabinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyıp tanımayacak ülkeler tartışılıyor. CHP’ye bakılırsa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni hangi ülkeler tanımaktan, hangi ülkeler tanımamaktan yana olur?” sorusu üzerine Öztrak, Kıbrıs sıkıntısı çözülmeden Avrupa Birliğinin Güney Kıbrıs’ı üye kabul etmesiyle iki başka devletin varlığının fiilen kabul edildiğini, bu fiili durumun artık tüzel duruma çevrilmesinin vaktinin da geldiğini belirtti. Öztrak, “Hükümetin de bu mevzuda gerekli çabayı göstermesi gerekir.” dedi.
Kovid-19 salgınındaki olay artışlarına ve salgın idaresine ait soruya Öztrak, şu karşılığı verdi:
“Biz daha salgının en başından itibaren Bilim Şurasının siyasetten bağımsız, millete inanç verecek bir sözcü aracılığıyla salgını ve salgında alınması gereken önlemleri değerlendirmesi gerektiğini savunduk. Lakin bu açıklamaları Sıhhat Bakanı yaptı. Süreç içerisinde bakanın çelişkili açıklamaları, hadise ve hasta sayılarını karartması, bilhassa Çin aşısında ısrar ederek 6 ay üzere epeyce değerli bir vakti kaybettirmesi Sıhhat Bakanına olan inancı de olumsuz etkiledi. Şunu bilmemiz gerekiyor, salgınla uğraşta en kıymetli sermaye inançtır. Bu inanç kaybının yarattığı acı ve zahmetleri artık milletçe yaşıyoruz.”
KAYNAK: AA
CHP Merkez İdare Şurası (MYK), Genel Lider Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında parti genel merkezinde toplandı.
Toplantıya ait açıklamada bulunan Öztrak, hafta sonu Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde teröristlerce Kirpi aracına düzenlenen taarruzda şehit olan askerlere rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralananlara şifa diledi.
24 Temmuz gününün Lozan Antlaşması’nın 98. yıl dönümü olduğunu hatırlatan Öztrak, Lozan’ın, büyük bir milletin emperyalizme karşı cephelerde verdiği varoluş çabasını diplomasiyle taçlandırdığı zaferin ismi olduğunu söylemiş oldu.
Öztrak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü, Kurtuluş Savaşı’nın tüm kahramanlarını hürmet, rahmetle ve minnetle andı.
Rize ve Artvin’de yaşanan sel felaketlerinde hayatını yitiren vatandaşlara rahmet dileyen Öztrak, her yaz Karadeniz’de bir sel felaketi yaşandığını belirtti.
Öztrak, “Bu kaçıncı sel, bu kaçıncı felaket. Pekala bu felaketlerin tek sorumlusu, Erdoğan şahsım hükümetinin söylemiş olduği üzere, çaylıklarda kullanılan azot gübresi mi? Yamaçlara yüksek mesken yapan vatandaş mı? Hayır. Bu felaketlerin birinci dereceden sorumlusu yandaşlara yaptırılan HES’lere, rant için ormanların katledilmesine, yanlış yapılan yol, köprü ve su bentlerine müsaade ve onay veren Erdoğan şahsım hükümetidir.” görüşünü savundu.
“AŞILAMA SURATI DÜŞTÜ”
Bayramın sonunda bir daha salgınla yüzleşildiğini, 10 günlük uzun bayram tatilinde hükümetin salgını unuttuğunu, millete de unutturduğunu ileri süren Öztrak, bu ay başında 4 binlere kadar düşen hadise sayısının, dün 14 binin üzerine çıktığını söylemiş oldu.
Öztrak, “Dünyada en yüksek günlük hadise sayısına sahip 15 ülkeden biri bir daha olduk. TÜİK hala ‘2020 Mevt ve Mevt sebebi’ istatistiklerini yayımlayamıyor. bir daha hastane yatış sayıları üç haftadır niçinse açıklanmıyor. Öbür taraftan bugüne kadar aşı yaptıranlardan kaçı koronavirüse yakalandı? Bunlardan kaçı Çin aşısı, kaçı Alman aşısı oldu? Kaçı hastaneye yatırıldı? Kaçı hayatını yitirdi? Bunları öğrenmek milletimizin hakkı.” diye konuştu.
Aşılamada suratın düştüğünü, nüfusun lakin yüzde 27’sinin iki doz aşılandığını lisana getiren Öztrak, salgının başından bu yana milletin canıyla cüzdanı ortasına sıkıştırıldığını savundu.
Öztrak, “Bir kere daha denetimsiz bir biçimde açıldık. ‘Dördüncü tepenin çabucak başında olduğumuzu’ söyleyen bilim insanları var. Aşılama ve önlemlere gereken itina gösterilmezse eylül, ekim aylarında yeni bir kapanma yaşanırsa bunun yaratacağı ekonomik ve toplumsal yıkım epey daha büyük olacaktır.” biçiminde konuştu.
Dördüncü doruğa eylül ayında tırmanılması durumunda yeni eğitim ve öğretim yılının da başlamadan tehlikeye gireceğini söz eden Öztrak, bir kuşağı kaybetme tehlikesinin her geçen gün büyüdüğünü kaydetti.
Eğitimde fırsat eşitsizliği olduğunu söyleyen Öztrak, OECD üyesi 36 ülke ortasında vatandaşlarının eğitim sisteminden en az mutlu olduğu ve eğitimde memnuniyetsizliğin en süratli arttığı ülkenin Türkiye olduğunu belirtti.
Cumhuriyetin, okuyup mühendis olan bir çobanın Cumhurbaşkanlığı yaptığı rejimin ismi olduğunu lisana getiren Öztrak, bunun için eğitim siyasetlerinin kesinlikle ulusal olması ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması gerektiğini vurguladı.
Öztrak, şöyleki devam etti:
“Ama Erdoğan şahsım hükümetleri, Cumhuriyetimizin bir epey ulusal niteliğine darbe vurduğu üzere ulusal eğitime de darbe vurmuştur. Çocuklarımıza, gençlerimize kendi meşrebince ideolojik format atabilmek için eğitim sistemimizi perişan etmişlerdir. birlikte yol yürüdüğü, yağan yağmurlarda birlikte ıslandığı terörist ortaklarının imtihan sorularını çalarak askeriyeye, adliyeye, tıbbiyeye yerleşmesine taammüden göz yummuşlardır. Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezinin anahtarını bilerek terör örgütüne teslim etmişlerdir. İdeolojik öncelik ve maksatları için binlerce yoksul, fukara gencimizin emeğini, geleceğini, umutlarını çalmışlardır. Taammüden kul hakkı yemişlerdir. Artık bugün ülkemizde yükselmek için okumak değil, saray şürekasından olmak daha kıymetli oldu.”
“TÜRKİYE 36 ÜLKE İÇİNDE ADALETE İTİMADIN EN SÜRATLİ DÜŞTÜĞÜ ÜLKE”
CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti sokmayın” ihtarında bulunduğunu hatırlatan Öztrak, “Ama Erdoğan şahsım hükümeti bugün bile tıpkı kusurlarda ısrar ediyor. Adliyeyi, askeriyeyi, asayişi tarikatlar içinde paylaştırıyor.” dedi.
OECD’ye göre 2010’dan 2020’ye vatandaşların mahkemelere itimadının yüzde 59’dan, yüzde 37’ye düştüğünü, 10 yılda adalete inançta de 22 puanlık düşüş bulunduğunu söz eden Öztrak, Türkiye’nin 36 ülke ortasında adalete inancın en süratli düştüğü ülke olduğunu kaydetti.
Öztrak, OECD ortasında hükümet gücünün kontrolle, dengelenip sınırlanmasında en makus durumdaki ülkenin Türkiye olduğunu, Türkiye’nin temel hak ve özgürlüklerin korunmasında da en sonda bulunduğunu aktardı.
Hükümetin en değerli üstünlüğü olan “genç nüfus avantajını” kullanamadığını ileri süren Öztrak, tüm OECD ülkeleri ortasında en yüksek konut genci oranının Türkiye’de olduğunu kaydetti.
Hükümetin güzel eğitimli gençleri küstürdüğünü, yurt dışına önemli beyin göçü verilmesine niye olduğunu, Türkiye’yi sistemsiz göçmen ve sığınmacılar için açık hava hapishanesine çevirdiğini sav eden Öztrak, “Bu yapılan gaflettir, delalettir ve hatta milletimize hıyanettir. Bunları söylemek muhakkak ırkçılık değildir. Türkiye’ye kurulan demografik, siyasi, toplumsal ve iktisadi tuzağı açığa çıkarmaktır. Sığınmacı ve mültecilerin insanlık dışı bir siyaset oyununa, kirli bir emperyal senaryoya materyal edilmelerine isyan etmektir.” diye konuştu.
Süreksiz müdafaa kapsamında 3 milyon 688 bin 93 Suriyelinin Türkiye’de yaşadığını, gerçek sayının ise 5 milyon civarında olduğunun söylendiğini söz eden Öztrak, bugüne kadar Suriye’deki iç savaştan İsrail’in, ABD’nin, Rusya’nın karlı çıktığını söylemiş oldu. Öztrak, bu savaşın iki büyük kaybedeninin bulunduğunu birinin Türkiye Cumhuriyeti, ötekinin ise Suriye Arap Cumhuriyeti olduğunu kaydetti.
“TÜRKİYE, AVRUPA’NIN GÖÇMEN GETTOSU DEĞİLDİ, OLMAYACAKTIR”
Suriye’deki savaşın yarattığı asıl iktisadi kaybın Türkiye’nin düşük teknolojili üretim yapısına hapsedilmesi olduğunu lisana getiren Öztrak, kimi sanayicilerin “Suriyeliler, Afganlar olmasa çalıştıracak adam bulamıyoruz” sözünü kullandığını aktardı.
Öztrak, kelamlarını şöyleki sürdürdü:
“Kimse kusura bakmasın, bu üretim yapısıyla üç kuruşa adam çalıştırıp rekabet edeceğiniz tek yer Afrika’dır. Biz ülkemizin Avrupa’nın Afrika’sı, Bangladeş’i, Vietnam’ı olmasını istemiyoruz. Biz AB’nin tam üyesi olarak, bölgenin yüksek teknoloji üretim üssü olmak istiyoruz. Kişi başına gelirde süratle AB ortalamasını yakalayıp geçmek istiyoruz. Ancak Erdoğan şahsım hükümeti ve AB’nin oyunu epey farklı. Merkel’in son kelamları bu çerçevede kıymetli bir itiraf. Türkiye’nin AB üyesi olmasını beklemediğini söz eden Merkel, Erdoğan’ın ‘Suriyeli mültecilere konut sahipliği’ konusunda, olağanüstü muvaffakiyet sergilediğini söylüyor. daha sonra da ağzındaki baklayı çıkarıyor. Bunun için Türkiye’ye 3 milyar avro rüşvet verileceğini itiraf ediyor. Merkel, AB ve Erdoğan’ın hem milletimizin tıpkı vakitte sığınmacıların üzerinden oynadıkları kirli siyasi oyunu deşifre ediyor.”
Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’un “Afganistan’dan kaçanların Avusturya, Almanya, İsviçre’ye gelmesindense Türkiye’ye yerleştirilmesinin daha uygun olduğunu” dediğini anlatan Öztrak, “Ne ala memleket. Tüm bölgeyi emperyalist emelleriniz için istikrarsızlaştırın, kan gölüne çevirin, kabaran göç dalgasını durdurma işini de 3-5 milyar avro rüşvet karşılığında Türkiye’ye havale edin. Kendinize gelin. Türkiye, Avrupa’nın göçmen gettosu değildi, olmayacaktır. Biz, Türkiye’yi AB üyeliğinden büsbütün uzaklaştıran, bizi sığınmacılar için açık hava hapishanesine çeviren milletimizi fakirleştiren bu senaryoya razı olamayacağız.” diye konuştu.
“HİÇ KİMSE BİZE BU BAHİSTE HUKUK DERSİ VERMEYE KALKMASIN”
AK Parti Küme Başkanvekili Yetenekli Ünal’ın “Fransa’dan, Almanya’dan bakınca, Türkiye üstün güç görünüyor” tabirini kullandığını aktaran Öztrak, şunları kaydetti:
“Madem o denli, Almanya’ya biz 3-5 milyar dolar verelim, bu Suriyeli ve Afgan göçmenlere Almanya baksın. esasen bu göçmenlerin gitmek istediği yer Türkiye değil, Almanya. Çok açık söylüyoruz bu sorun Türkiye’nin en değerli beka sıkıntısıdır. Lakin ülkeyi yönetenler o denli kendilerinden geçmiş ki AK Parti’den bir genel lider yardımcısı çıkıp, bu ihaneti mazur göstereceğim diye bu topraklara daha evvel gelenler, ülkeyi önden terk etsin, Suriyelilere yol yordam öğretsin üzere bir saçmalığı geveleyebiliyor.”
Öztrak, denetimsiz göç sıkıntısının fazlaca önemli bir problem olduğunu söyleyerek, şöyleki konuştu:
“Tek bir adamın iki dudağı ortasına bırakılacak bir sıkıntı hiç değildir. Bu sıkıntı partiler üstüdür, ulusal bir sorundur. Sorunun sahibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıdır. Hiç kimse bize bu mevzuda hukuk dersi vermeye kalkmasın. Biz hususun hukuksal, siyasi, iktisadi ve başka tüm boyutlarına vakıfız ve iktidara gelir gelmez de ardımıza Türkiye Büyük Millet Meclisini alarak, bu hususların çetin müzakerelerini yapmasını fazlaca güzel biliriz. Avrupa’yı da bunun korkusu sarmış. Erdoğan gitmeden onunla yeni bir rüşvet muahedesi yapmak istiyorlar. Buna hem Suriyeliler hem Afganistan’dan gelen sığınmacılar dahil. Erdoğan buna teşne olabilir. Lakin biz buna mutlaka razı değiliz. Milletimizin de razı olmadığını biliyoruz. O niçinle bu hususta sonuna kadar gayret edeceğiz.”
Tunus’ta üzücü gelişmeler yaşandığını, Cumhurbaşkanının parlamentonun faaliyetlerini askıya aldığını lisana getiren Öztrak, bunun parlamentoya karşı yapılan sivil bir darbe olduğunu, askerlerin parlamento liderini parlamentoya sokmamasının kabul edilemeyeceğini kaydetti.
“SALGINLA UĞRAŞTA EN ÖNMELİ SERMAYE GÜVENDİR”
Öztrak, açıklamasının akabinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyıp tanımayacak ülkeler tartışılıyor. CHP’ye bakılırsa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni hangi ülkeler tanımaktan, hangi ülkeler tanımamaktan yana olur?” sorusu üzerine Öztrak, Kıbrıs sıkıntısı çözülmeden Avrupa Birliğinin Güney Kıbrıs’ı üye kabul etmesiyle iki başka devletin varlığının fiilen kabul edildiğini, bu fiili durumun artık tüzel duruma çevrilmesinin vaktinin da geldiğini belirtti. Öztrak, “Hükümetin de bu mevzuda gerekli çabayı göstermesi gerekir.” dedi.
Kovid-19 salgınındaki olay artışlarına ve salgın idaresine ait soruya Öztrak, şu karşılığı verdi:
“Biz daha salgının en başından itibaren Bilim Şurasının siyasetten bağımsız, millete inanç verecek bir sözcü aracılığıyla salgını ve salgında alınması gereken önlemleri değerlendirmesi gerektiğini savunduk. Lakin bu açıklamaları Sıhhat Bakanı yaptı. Süreç içerisinde bakanın çelişkili açıklamaları, hadise ve hasta sayılarını karartması, bilhassa Çin aşısında ısrar ederek 6 ay üzere epeyce değerli bir vakti kaybettirmesi Sıhhat Bakanına olan inancı de olumsuz etkiledi. Şunu bilmemiz gerekiyor, salgınla uğraşta en kıymetli sermaye inançtır. Bu inanç kaybının yarattığı acı ve zahmetleri artık milletçe yaşıyoruz.”
KAYNAK: AA