Bahçeli’den Diyanet İşleri Lideri Erbaş’a tam dayanak MHP Genel Lideri Devlet Bahçeli “Diyanet İşleri Lideri’nin Yeni Yargıtay Binasının Açılışı Esnasında Yaptığı Duadan Rahatsız Olanlar” hakkında yazılı basın açıklaması yaptı.
Bahçeli, “Diyanet İşleri gerçek yaptı, dayanağımız tam.’ açıklamasında bulundu.
MHP Önderi Bahçeli’nin hususla ilgili açıklaması şöyle:
26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın destansı zaferiyle gücüne güç katmış, 14 gün ortasında İzmir’in düşman işgalinden temizlenmesiyle gayesine ulaşmıştır. 99 yıl evvel bugün, Yüzbaşı Şerafettin’in yüzünden sızan tertemiz kana bulanan al bayrağı İzmir Hükümet Konağına çekmesiyle Ulusal Uğraş’ın silahlı etabı tamamlanmıştır. 3 yıl 4 ay 24 gün süren en kesif azap, en şedit istila, en alçak ihanet muazzam bir fedakarlık ruhuyla göğüslenmiş, mükemmel bir kahramanlık şuuruyla gömülmüştür. İzmir’de namludan çıkan birinci kurşun, Samsun’dan atılan birinci adım, Amasya’dan yayımlanan birinci tamim, düşmanın denize süpürülmesiyle taçlanmış ve Ulusal Uğraş’ı muzaffer bir sonuca taşımıştır. Türk milleti istiklali üzerinde kumar oynayan müstevli çevrelere boyun eğmemiş, mütehakkim zorbaların boyunduruğu altına girmemiştir.
9 Eylül 1922’de sadece İzmir’in dağlarında çiçekler açmamış, vatanın tamamı feraha ve selamete kavuşarak Türkiye Cumhuriyeti ulusal ufukta bir bayrak üzere görünmüştür. Yürürlükteki Anayasa’nın ikinci unsurunda de söz ve ihata edildiği üzere; ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, ulusal dayanışma ve adalet anlayışı ortasında, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel prensiplere dayanan, demokratik, laik ve toplumsal bir hukuk devletidir.’ Devletimiz, Kurtuluş Savaşı’nın değer biçilemez mükafatı, hürmet ve rahmetle yad ettiğimiz kutlu ceddimizin ve aziz şehitlerimizin ebediyen koruma edilecek emanetidir. Kavlimiz ve kararlılığımız odur ki, bu emanete leke sürülmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş unsur ve asıllarını tartışmaya açmak, buna heves edenlere göz yummak, en az düşman işgali kadar vahim bir tehlike olarak karşımızdadır. Bir fazilet olan Cumhuriyet maşeri vicdanda kök salmış, cumhurla Cumhuriyet’in kenetlenip kucaklaşması bütün ana sınırlarıyla bedene gelmiş, gerçekten Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle derinlik kazanmıştır. Hiç kimse bu hususu aklından ve hatırından çıkarmamalıdır. Bilhassa bedeller üzerinden bir daha nifak cepheleri açmaya, bunu da toplumun geneline teşmil etmeye çaba edenler hem sorumsuz birebir vakitte sağduyudan mahrum olan bölümler olarak dikkat çekmektedir. Türkiye’de herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
birebir vakitte hiç kimsenin dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamayacağı ve suçlanamayacağı açık bir Anayasa kuralıdır. Kaldı ki bunun aksini düşünmek bile mümkün değildir. On yıllar boyunca birçok badiresine maruz kaldığımız; laik-anti laik, inanan-inanmayan kamplaşması fazlaca ağır toplumsal maliyetlere, hatta his ve hassaslık alanında vasat bulan yapay bölünmelere niye olmuştur. İsimli yılın başlaması münasebetiyle ve beraberinde yeni Yargıtay binasının açılışı esnasında şahsen Diyanet İşleri Lideri tarafınca okunan duanın kimi etraflarda şiddetli reaksiyonla karşılanması sözün tam manasıyla ilkelliktir. Türkiye Müslüman bir ülkedir. Bu manevi hakikat değişmeyecektir. Türk milleti Müslüman bir millettir. Bu yalın gerçek ihlal, ihmal ve inkar edilemeyecektir. Kulaklarında çan sesi çınlayan fikri ve siyasi yobazların, son günlerde laiklik elden gidiyor feryadı koparmaları tahammülsüzlük, inanç ve insan haklarına kategorik bir başkaldırı olarak yorumlanmalıdır. Günlerdir gazete köşeleriyle manşetlerde, haber ve tartışma programlarında felaket tellallığı ve provokasyon yapılmaktadır.
‘İZAN VE İNSAFLARINI KAYBETMİŞLERDİR’
Diyanet İşleri Lideri’nin duasına tahammül edemeyenler o denli bir noktaya gelmişlerdir ki, Atatürk’e ve laikliğe savaş açıldığını tez edecek kadar izan ve insaflarını kaybetmişlerdir. Yapılan duayı karalamak niyetiyle, ‘Şeriat çığlığı, anayasal hata, Talibanla birebir şey isteniyor’ biçiminde tevil edenler faşist ve despotik siyasi angajmanlarının kölesi haline gelmişlerdir. Ulusal ve manevi değerlerimizle bağları koparan, kurulmuş köprüleri bütünüyle havaya uçuran bu bedhahların İslam dinine alerjileri tedavisi imkansız klinik olay seviyesindedir. Müslüman bir ülkede, temeli atılan yahut yeni yapılan bir binanın duayla değil de öteki türlü hangi yolla açılacağını kelamda laiklik bekçisi rolüne bürünen kalpazanların açıklamalarında ayrıyeten fayda görülmektedir. Bu niyet ve zihniyet failleri, birebir biçimde laikliğin de karşısında hizalanan, laikliği asıl manasından soyutlayan inanç ve irade muhalifleridir. Deizmin, ateizmin ve agnostisizmin pençesine düşenlerin, bir öteki anlatımla kalbi katılaşıp vicdanı buz tutanların dua ve niyazlarımızdan rahatsızlık duymaları, bir kaşık suda fırtına koparmaları inancımızın iffetinden hiç bir şey kaybettirmeyecektir. İçi boş demokratikleşme ve özgürleşme daveti yapanların alenen ‘ateistleşme’ güzergahına kaymaları ileri seviyede bir tehdittir. Onlar dayatıyor ya da istiyor diye Müslüman Türk milleti hak yolundan, hidayet çizgisinden asla dönmeyecektir.
‘DESTEĞİMİZ TAMDIR’
Merhum Cemil Meriç’in sözüyle, ‘Bizim aydınımız din düşmanı değil, İslam düşmanıdır.’ Diyanet İşleri Lideri Sayın Ali Erbaş gerçek bir iş yapmıştır. Ve dayanağımız tamdır. Onun amaç alınması bir bakıma din ve vicdan hürriyetini amaç almaktır. Laiklik Türkiye Cumhuriyeti’nin temel harcı, kilit taşıdır. Bunun üzerinden sanal kaygılar üretmek, toplumsal ve siyasal kutuplaşmayı derinleştirmeye çalışmak Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisidir. Dua şifadır, dua huzurdur, dua gönül enginliğidir, dua rahmettir, dua Allah’a yaklaşmak ve yakınlaşmaktır. Duadan korkan manevi kıymet kaçkınlarının bile hayatlarının son etaplarında duaya gereksinimleri vardır, birebir vakitte mezarlıklara ve musalla taşlarına bakmaları ibret almaları için kafidir.
CHP’YE REAKSİYON
Barzani lobisine dönüşen, PKK’nın arabuluculuğuna soyunan CHP’nin, girdiği zillet tünelinin etkisinden bir nebze de olsa uzaklaşıp ulusal ve manevi kıymetlerimize hürmet duyması samimi tavsiyemizdir. Müslüman mahallesinde misyonerlik yapmaya, koynunda haç taşıyıp dualarımıza kulp takmaya hiç kimse heves etmemelidir. Ne inancımıza, ne imanımıza, ne duamıza ne de dinimize ve milletimize asla makus kelam söyletmeme irademizi sonuna kadar koruyacağımızı muhataplarının ve müzmin münafıkların bilmeleri kendi hayırlarınadır. Diyanet İşleri Lideri üzerinden Cumhur İttifakı’nın duruşunu, Türkiye’nin ulusal ve manevi istikrarını sarsmayı planlayanlar olağan olarak başaramayacaklar, kazdıkları kör kuyuya düşmekten de kurtulamayacaklardır.
Bahçeli, “Diyanet İşleri gerçek yaptı, dayanağımız tam.’ açıklamasında bulundu.
MHP Önderi Bahçeli’nin hususla ilgili açıklaması şöyle:
26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın destansı zaferiyle gücüne güç katmış, 14 gün ortasında İzmir’in düşman işgalinden temizlenmesiyle gayesine ulaşmıştır. 99 yıl evvel bugün, Yüzbaşı Şerafettin’in yüzünden sızan tertemiz kana bulanan al bayrağı İzmir Hükümet Konağına çekmesiyle Ulusal Uğraş’ın silahlı etabı tamamlanmıştır. 3 yıl 4 ay 24 gün süren en kesif azap, en şedit istila, en alçak ihanet muazzam bir fedakarlık ruhuyla göğüslenmiş, mükemmel bir kahramanlık şuuruyla gömülmüştür. İzmir’de namludan çıkan birinci kurşun, Samsun’dan atılan birinci adım, Amasya’dan yayımlanan birinci tamim, düşmanın denize süpürülmesiyle taçlanmış ve Ulusal Uğraş’ı muzaffer bir sonuca taşımıştır. Türk milleti istiklali üzerinde kumar oynayan müstevli çevrelere boyun eğmemiş, mütehakkim zorbaların boyunduruğu altına girmemiştir.
9 Eylül 1922’de sadece İzmir’in dağlarında çiçekler açmamış, vatanın tamamı feraha ve selamete kavuşarak Türkiye Cumhuriyeti ulusal ufukta bir bayrak üzere görünmüştür. Yürürlükteki Anayasa’nın ikinci unsurunda de söz ve ihata edildiği üzere; ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, ulusal dayanışma ve adalet anlayışı ortasında, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel prensiplere dayanan, demokratik, laik ve toplumsal bir hukuk devletidir.’ Devletimiz, Kurtuluş Savaşı’nın değer biçilemez mükafatı, hürmet ve rahmetle yad ettiğimiz kutlu ceddimizin ve aziz şehitlerimizin ebediyen koruma edilecek emanetidir. Kavlimiz ve kararlılığımız odur ki, bu emanete leke sürülmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş unsur ve asıllarını tartışmaya açmak, buna heves edenlere göz yummak, en az düşman işgali kadar vahim bir tehlike olarak karşımızdadır. Bir fazilet olan Cumhuriyet maşeri vicdanda kök salmış, cumhurla Cumhuriyet’in kenetlenip kucaklaşması bütün ana sınırlarıyla bedene gelmiş, gerçekten Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle derinlik kazanmıştır. Hiç kimse bu hususu aklından ve hatırından çıkarmamalıdır. Bilhassa bedeller üzerinden bir daha nifak cepheleri açmaya, bunu da toplumun geneline teşmil etmeye çaba edenler hem sorumsuz birebir vakitte sağduyudan mahrum olan bölümler olarak dikkat çekmektedir. Türkiye’de herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
birebir vakitte hiç kimsenin dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamayacağı ve suçlanamayacağı açık bir Anayasa kuralıdır. Kaldı ki bunun aksini düşünmek bile mümkün değildir. On yıllar boyunca birçok badiresine maruz kaldığımız; laik-anti laik, inanan-inanmayan kamplaşması fazlaca ağır toplumsal maliyetlere, hatta his ve hassaslık alanında vasat bulan yapay bölünmelere niye olmuştur. İsimli yılın başlaması münasebetiyle ve beraberinde yeni Yargıtay binasının açılışı esnasında şahsen Diyanet İşleri Lideri tarafınca okunan duanın kimi etraflarda şiddetli reaksiyonla karşılanması sözün tam manasıyla ilkelliktir. Türkiye Müslüman bir ülkedir. Bu manevi hakikat değişmeyecektir. Türk milleti Müslüman bir millettir. Bu yalın gerçek ihlal, ihmal ve inkar edilemeyecektir. Kulaklarında çan sesi çınlayan fikri ve siyasi yobazların, son günlerde laiklik elden gidiyor feryadı koparmaları tahammülsüzlük, inanç ve insan haklarına kategorik bir başkaldırı olarak yorumlanmalıdır. Günlerdir gazete köşeleriyle manşetlerde, haber ve tartışma programlarında felaket tellallığı ve provokasyon yapılmaktadır.
‘İZAN VE İNSAFLARINI KAYBETMİŞLERDİR’
Diyanet İşleri Lideri’nin duasına tahammül edemeyenler o denli bir noktaya gelmişlerdir ki, Atatürk’e ve laikliğe savaş açıldığını tez edecek kadar izan ve insaflarını kaybetmişlerdir. Yapılan duayı karalamak niyetiyle, ‘Şeriat çığlığı, anayasal hata, Talibanla birebir şey isteniyor’ biçiminde tevil edenler faşist ve despotik siyasi angajmanlarının kölesi haline gelmişlerdir. Ulusal ve manevi değerlerimizle bağları koparan, kurulmuş köprüleri bütünüyle havaya uçuran bu bedhahların İslam dinine alerjileri tedavisi imkansız klinik olay seviyesindedir. Müslüman bir ülkede, temeli atılan yahut yeni yapılan bir binanın duayla değil de öteki türlü hangi yolla açılacağını kelamda laiklik bekçisi rolüne bürünen kalpazanların açıklamalarında ayrıyeten fayda görülmektedir. Bu niyet ve zihniyet failleri, birebir biçimde laikliğin de karşısında hizalanan, laikliği asıl manasından soyutlayan inanç ve irade muhalifleridir. Deizmin, ateizmin ve agnostisizmin pençesine düşenlerin, bir öteki anlatımla kalbi katılaşıp vicdanı buz tutanların dua ve niyazlarımızdan rahatsızlık duymaları, bir kaşık suda fırtına koparmaları inancımızın iffetinden hiç bir şey kaybettirmeyecektir. İçi boş demokratikleşme ve özgürleşme daveti yapanların alenen ‘ateistleşme’ güzergahına kaymaları ileri seviyede bir tehdittir. Onlar dayatıyor ya da istiyor diye Müslüman Türk milleti hak yolundan, hidayet çizgisinden asla dönmeyecektir.
‘DESTEĞİMİZ TAMDIR’
Merhum Cemil Meriç’in sözüyle, ‘Bizim aydınımız din düşmanı değil, İslam düşmanıdır.’ Diyanet İşleri Lideri Sayın Ali Erbaş gerçek bir iş yapmıştır. Ve dayanağımız tamdır. Onun amaç alınması bir bakıma din ve vicdan hürriyetini amaç almaktır. Laiklik Türkiye Cumhuriyeti’nin temel harcı, kilit taşıdır. Bunun üzerinden sanal kaygılar üretmek, toplumsal ve siyasal kutuplaşmayı derinleştirmeye çalışmak Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisidir. Dua şifadır, dua huzurdur, dua gönül enginliğidir, dua rahmettir, dua Allah’a yaklaşmak ve yakınlaşmaktır. Duadan korkan manevi kıymet kaçkınlarının bile hayatlarının son etaplarında duaya gereksinimleri vardır, birebir vakitte mezarlıklara ve musalla taşlarına bakmaları ibret almaları için kafidir.
CHP’YE REAKSİYON
Barzani lobisine dönüşen, PKK’nın arabuluculuğuna soyunan CHP’nin, girdiği zillet tünelinin etkisinden bir nebze de olsa uzaklaşıp ulusal ve manevi kıymetlerimize hürmet duyması samimi tavsiyemizdir. Müslüman mahallesinde misyonerlik yapmaya, koynunda haç taşıyıp dualarımıza kulp takmaya hiç kimse heves etmemelidir. Ne inancımıza, ne imanımıza, ne duamıza ne de dinimize ve milletimize asla makus kelam söyletmeme irademizi sonuna kadar koruyacağımızı muhataplarının ve müzmin münafıkların bilmeleri kendi hayırlarınadır. Diyanet İşleri Lideri üzerinden Cumhur İttifakı’nın duruşunu, Türkiye’nin ulusal ve manevi istikrarını sarsmayı planlayanlar olağan olarak başaramayacaklar, kazdıkları kör kuyuya düşmekten de kurtulamayacaklardır.