Arapçada Afiyet Olsun: Bir Yemek Paylaşımının Derin Anlamı
Herkese merhaba sevgili forumdaşlar,
Bugün sizlere çok eski bir anımı ve o anın üzerimde bıraktığı derin izleri anlatmak istiyorum. Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde, yemek masasında yapılan en basit bir paylaşımın ne kadar derin bir anlam taşıyabileceğini fark ettim. Belki de günümüzün hızlı temposunda, yemekler sadece karın doyurmaktan öteye geçmeli, değil mi? Bir anımı paylaşarak, sizlerle de bu konuyu biraz daha derinlemesine tartışmak istiyorum. Hadi gelin, başlayalım…
Bir Akşam Yemeği ve İki Farklı Bakış Açısı
Geçenlerde bir arkadaşımın evinde iftar davetindeydim. Masada birbirinden farklı insanlarla birlikteydik; her birimizin yaşam tarzı, bakış açısı ve düşünme biçimi farklıydı. Ancak bu, bir yandan da yemek masasında çok güzel bir fırsat sunuyordu: her birimizin bakış açısını anlamak, empati kurmak ve belki de çok farklı bir açıdan bir olayın içine girebilmek.
Masada en çok dikkatimi çeken şeylerden biri, akşam yemeği yeneceği sırada herkesin birbirine söylediği o geleneksel Arapça ifadeydi: "Sahteen". Bu kelime, Arapçada "afiyet olsun" demek için kullanılır. Ancak, ilk kez tam anlamıyla fark ettim ki, bu kelimeyi kullanmak sadece bir yemek dileği değil, aynı zamanda bir kişinin sağlığını, mutluluğunu ve huzurunu dileyen derin bir anlam taşıyor. Tıpkı bizim "afiyet olsun" dediğimizde, onun sadece karın doyurma anlamına gelmediği gibi, bu kelime de sadece yemekle ilgili değil, insanın içsel huzuru ve iyiliğiyle ilgili çok daha fazlasını ifade ediyordu.
Yemekler masaya geldiğinde, herkesin gözleri parlıyordu. Birbirimize "Sahteen" dedik, ancak birinin söylediği kelime diğerlerinden farklıydı. Arkadaşım Hasan, bana ve masadaki diğer erkeklere döndü, gülümsedi ve şu şekilde dedi:
"Bu yemeği yaparken, her bir adımı dikkatlice hesapladım. Sonunda bu kadar güzel bir yemek ortaya çıktı. Eğer bir şey eksikse, lütfen söyleyin; çünkü benim amacım hepimize gerçekten en iyisini sunmak."
O an, yemek hazırlama sürecinin stratejik düşünme, çözüm odaklılık ve mükemmeliyetçilikle nasıl bağlantılı olduğunu fark ettim. Hasan, adeta bir mühendis gibi yemek hazırlamış, her detayla ilgilenmişti. Yalnızca ne yediğimizi değil, nasıl yediğimizi de düşünmüştü.
Fakat yan masadan Fadime'nin sesi geldi:
"Ne kadar güzelsiniz, yemekler kadar güzel bir ortamda olmak çok değerli. Hepimizin sağlıklı ve huzurlu olmasını diliyorum, bu yemek de hepimize sağlık getirsin."
Fadime’nin sözü, aslında masadaki tüm duygusal atmosferi kapsıyordu. O, bir ilişkiyi, insanları birleştirmeyi ve hep birlikte olmanın gücünü hissettiren cümleler kuruyordu. O, yemeklerin sadece karın doyurmakla ilgili olmadığını, aynı zamanda içsel bir bağ kurmak, insanları birbirine yakınlaştırmak ve bir toplum olmanın değerini anlamak gerektiğini vurguluyordu.
Erkeklerin Çözüm Odaklılığı vs Kadınların Empatik Yaklaşımı
Hasan’ın bakış açısı, klasik bir erkek yaklaşımını yansıtıyordu: bir problemi çözme ve optimize etme isteği. Yemek hazırlığındaki her adımı düşünmüş, her malzeme ve baharatın en iyi nasıl harmanlanacağına karar vermişti. O, çözüm odaklıydı ve her şeyin en mükemmel şekilde sonuçlanmasını istiyordu.
Fadime ise bir başka bakış açısı sunuyordu. O, sadece yemeğin tadını değil, sofradaki herkesi, ortamı ve enerjiyi de hissetmişti. Bu yaklaşım, kadınların genellikle daha empatik ve ilişkisel odaklı olduğunun bir örneğiydi. Herkesin ruh halini, ortamın atmosferini, dostluğu ve huzuru ön planda tutuyordu. Yemek masasında en önemli şeyin, herkesin duygusal açıdan tatmin olması olduğunu savunuyordu.
İçimden, bu iki farklı yaklaşımın nasıl birbirini tamamladığını düşündüm. Hasan'ın çözüm odaklı düşünmesi, yemeklerin mükemmel olmasını sağlarken; Fadime’nin empatik yaklaşımı ise hepimize o sofrada birbirimize daha yakın olma, paylaşma ve huzur bulma fırsatı sunuyordu.
Bir Yemek, Bir Bağ Kurar
Sonunda, herkes sofraya oturdu ve yavaşça yemek yemeye başladık. Hasan’ın mükemmel hazırladığı yemekler, Fadime’nin ruhunu katabileceği, empatik yaklaşımının da katkısıyla, hem midemizi hem de kalbimizi doyuruyordu. Masada her anı paylaşıyor, birbirimize sıcak gülümsemeler gönderiyor, hayatın aslında ne kadar kıymetli olduğunu hissediyorduk.
Yemek bittiğinde, her biri sırayla "Sahteen" diyerek birbirine afiyet diledi. Ve bu basit ama anlam yüklü kelime, bana tüm sofranın ve hepimizin bir arada olmasının ne kadar değerli olduğunu hatırlattı. Hasan’ın çözüm odaklı düşüncesi, Fadime’nin empatik yaklaşımıyla birleşince, yemek sadece karın doyurmaktan çok daha fazlası oluyordu. Birlikte geçirilen zaman, paylaşılan anılar ve en önemlisi, sağlıklı ve huzurlu olma dileği, o akşam hepimizin hayatına dokundu.
Siz de Benimle Paylaşın!
Şimdi sizlere soruyorum: Yemek masasında paylaşılan duygular, dilekler ve yaklaşımlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Acaba siz de arada bir, yemeklerin sadece bedeni değil, ruhu da doyurması gerektiğini düşünüyor musunuz? Bu tip duygusal yemek anılarınız var mı?
Sizlerle bu özel anı paylaşmak istedim. Lütfen yorumlarınızı, düşüncelerinizi ve anılarınızı benimle paylaşın.
Hep birlikte büyüyelim ve bağlarımızı daha da kuvvetlendirelim…
Herkese merhaba sevgili forumdaşlar,
Bugün sizlere çok eski bir anımı ve o anın üzerimde bıraktığı derin izleri anlatmak istiyorum. Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde, yemek masasında yapılan en basit bir paylaşımın ne kadar derin bir anlam taşıyabileceğini fark ettim. Belki de günümüzün hızlı temposunda, yemekler sadece karın doyurmaktan öteye geçmeli, değil mi? Bir anımı paylaşarak, sizlerle de bu konuyu biraz daha derinlemesine tartışmak istiyorum. Hadi gelin, başlayalım…
Bir Akşam Yemeği ve İki Farklı Bakış Açısı
Geçenlerde bir arkadaşımın evinde iftar davetindeydim. Masada birbirinden farklı insanlarla birlikteydik; her birimizin yaşam tarzı, bakış açısı ve düşünme biçimi farklıydı. Ancak bu, bir yandan da yemek masasında çok güzel bir fırsat sunuyordu: her birimizin bakış açısını anlamak, empati kurmak ve belki de çok farklı bir açıdan bir olayın içine girebilmek.
Masada en çok dikkatimi çeken şeylerden biri, akşam yemeği yeneceği sırada herkesin birbirine söylediği o geleneksel Arapça ifadeydi: "Sahteen". Bu kelime, Arapçada "afiyet olsun" demek için kullanılır. Ancak, ilk kez tam anlamıyla fark ettim ki, bu kelimeyi kullanmak sadece bir yemek dileği değil, aynı zamanda bir kişinin sağlığını, mutluluğunu ve huzurunu dileyen derin bir anlam taşıyor. Tıpkı bizim "afiyet olsun" dediğimizde, onun sadece karın doyurma anlamına gelmediği gibi, bu kelime de sadece yemekle ilgili değil, insanın içsel huzuru ve iyiliğiyle ilgili çok daha fazlasını ifade ediyordu.
Yemekler masaya geldiğinde, herkesin gözleri parlıyordu. Birbirimize "Sahteen" dedik, ancak birinin söylediği kelime diğerlerinden farklıydı. Arkadaşım Hasan, bana ve masadaki diğer erkeklere döndü, gülümsedi ve şu şekilde dedi:
"Bu yemeği yaparken, her bir adımı dikkatlice hesapladım. Sonunda bu kadar güzel bir yemek ortaya çıktı. Eğer bir şey eksikse, lütfen söyleyin; çünkü benim amacım hepimize gerçekten en iyisini sunmak."
O an, yemek hazırlama sürecinin stratejik düşünme, çözüm odaklılık ve mükemmeliyetçilikle nasıl bağlantılı olduğunu fark ettim. Hasan, adeta bir mühendis gibi yemek hazırlamış, her detayla ilgilenmişti. Yalnızca ne yediğimizi değil, nasıl yediğimizi de düşünmüştü.
Fakat yan masadan Fadime'nin sesi geldi:
"Ne kadar güzelsiniz, yemekler kadar güzel bir ortamda olmak çok değerli. Hepimizin sağlıklı ve huzurlu olmasını diliyorum, bu yemek de hepimize sağlık getirsin."
Fadime’nin sözü, aslında masadaki tüm duygusal atmosferi kapsıyordu. O, bir ilişkiyi, insanları birleştirmeyi ve hep birlikte olmanın gücünü hissettiren cümleler kuruyordu. O, yemeklerin sadece karın doyurmakla ilgili olmadığını, aynı zamanda içsel bir bağ kurmak, insanları birbirine yakınlaştırmak ve bir toplum olmanın değerini anlamak gerektiğini vurguluyordu.
Erkeklerin Çözüm Odaklılığı vs Kadınların Empatik Yaklaşımı
Hasan’ın bakış açısı, klasik bir erkek yaklaşımını yansıtıyordu: bir problemi çözme ve optimize etme isteği. Yemek hazırlığındaki her adımı düşünmüş, her malzeme ve baharatın en iyi nasıl harmanlanacağına karar vermişti. O, çözüm odaklıydı ve her şeyin en mükemmel şekilde sonuçlanmasını istiyordu.
Fadime ise bir başka bakış açısı sunuyordu. O, sadece yemeğin tadını değil, sofradaki herkesi, ortamı ve enerjiyi de hissetmişti. Bu yaklaşım, kadınların genellikle daha empatik ve ilişkisel odaklı olduğunun bir örneğiydi. Herkesin ruh halini, ortamın atmosferini, dostluğu ve huzuru ön planda tutuyordu. Yemek masasında en önemli şeyin, herkesin duygusal açıdan tatmin olması olduğunu savunuyordu.
İçimden, bu iki farklı yaklaşımın nasıl birbirini tamamladığını düşündüm. Hasan'ın çözüm odaklı düşünmesi, yemeklerin mükemmel olmasını sağlarken; Fadime’nin empatik yaklaşımı ise hepimize o sofrada birbirimize daha yakın olma, paylaşma ve huzur bulma fırsatı sunuyordu.
Bir Yemek, Bir Bağ Kurar
Sonunda, herkes sofraya oturdu ve yavaşça yemek yemeye başladık. Hasan’ın mükemmel hazırladığı yemekler, Fadime’nin ruhunu katabileceği, empatik yaklaşımının da katkısıyla, hem midemizi hem de kalbimizi doyuruyordu. Masada her anı paylaşıyor, birbirimize sıcak gülümsemeler gönderiyor, hayatın aslında ne kadar kıymetli olduğunu hissediyorduk.
Yemek bittiğinde, her biri sırayla "Sahteen" diyerek birbirine afiyet diledi. Ve bu basit ama anlam yüklü kelime, bana tüm sofranın ve hepimizin bir arada olmasının ne kadar değerli olduğunu hatırlattı. Hasan’ın çözüm odaklı düşüncesi, Fadime’nin empatik yaklaşımıyla birleşince, yemek sadece karın doyurmaktan çok daha fazlası oluyordu. Birlikte geçirilen zaman, paylaşılan anılar ve en önemlisi, sağlıklı ve huzurlu olma dileği, o akşam hepimizin hayatına dokundu.
Siz de Benimle Paylaşın!
Şimdi sizlere soruyorum: Yemek masasında paylaşılan duygular, dilekler ve yaklaşımlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Acaba siz de arada bir, yemeklerin sadece bedeni değil, ruhu da doyurması gerektiğini düşünüyor musunuz? Bu tip duygusal yemek anılarınız var mı?
Sizlerle bu özel anı paylaşmak istedim. Lütfen yorumlarınızı, düşüncelerinizi ve anılarınızı benimle paylaşın.
Hep birlikte büyüyelim ve bağlarımızı daha da kuvvetlendirelim…